Kupa

Üniversite yıllarımda öğrenci yurdunda kalırken, siyah ve üzerinde renkli desenler bulunan bir kupa bardağım vardı. Yurt kantininde çay içerken kullanırdım. Kaç kere elimden kayıp düştüğünü hatırlamıyorum ama bir seferinde yürürken ve boşken elimden kaydığını ve defalarca yerde zıplayarak yuvarlanmasına rağmen kırılmadığını çok iyi hatırlıyorum. Kupam benim gözümde kırılmaz, doğaüstü bir eşyaydı. 
Hatırladığım kadarıyla yalnız bir hafta sonu akşam üstü, efsane kupamdaki içeceğimi bitirmiş, yurt bahçesine karşı içimde bir can sıkıntısı ile oturuyordum. Birden, defalarca düşmesine rağmen tek bir çatlağı dahi bulunmayan kupamı elimden bırakarak yere düşürme düşüncesi sardı içimi. Bu saçma bir düşünceydi ama can sıkıntısı ile birlikte gelen içimdeki ses bu sadık dostumun daha önceki düşüşlerinde olduğu gibi kırılmayacağını bana telkin ediyordu, doğrusu ben de kupama güveniyordum, elimden bıraksam da kupam her zamanki gibi sapasağlam duracak ve onu yerden alıp odama gidecektim. Elimden bıraktım ve yere temas eden biricik kupamın anında binlerce parçaya ayrıldığını gördüm. Tam anlamıyla tuzla buz olmuştu. 

O gün bugündür sadık dostlarımızı denemememiz gerektiğini anladım. Evet, bir eşya dahi olsa. O kupanın o an bende bıraktığı derin hüzün halen geçmiş değil. Değerli bir hatıramı, aldığım unutulmayacak bir ders ile kaybetmiştim. 

Sizi en zor şartlarda dahi terk etmeyen, size sadık dostlarınızı bir hiç uğruna kaybetmeyin, kesinlikle onları denemeyin. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Du hunermendê mezin.

Sala nû hêviyên nû...

Sıcak Yaz